vardır elbet evveli
yapar bu işi kuşu ve dahi fili
peki, insan nasıl eyledi
son on bin yılı bu kitabın işi
“Öğrenmek, muammayı kabul ile başlar. Birinin keşfi başka birçok muammayı doğurur. Hayat yolculuğu bu kaide doğrultusunda ilerler. Bu mevhuma teşneliğimiz de ilk ve en büyük muammamız olan doğumdan gelir. Her şeyin belirlendiği, hiçbir şey hatırlamadığımız zamandan…
“ben bu arka kapak notunu yazana kadar sırrı neredeyse ikinci kitabı yazdı. biz mi biraz cimriyiz, sırrı mı biraz savruk bilemiyorum. bol giymiş, hızlı hızlı yürüyen, teri soğumadan yazılmış şiirler hepsi. pardon, yazmıyorduk değil mi bu tarz şeyleri, olsun...bu seferlik böyle olsun, yine böyle bir seferlik değil ama bir seferberlik kitabı olur da...”
Buradan başladıysanız, ne yazarsam yazayım ıskalamış olacağım. Burada buluştuysak, hiçbir şey yazmasam bile fazla kaçacak. Okumadan öncesi veya okuduktan sonrası yok bu kitabın. Alsem Roidi’nin kendisi için bile böyle bu durum. Ne bir eksik ne bir fazla. Yalnızca okunurken ve okundukça var. Herkesin yaşarken ve yaşadıkça başına geldiği gibi. Ağyarını mani, der eskiler. Ağyarını mani, efradını cami, kendine bir yuva.
Bu ne? Günce değil bu. Anlatı da. Şiir, zaten… Burada okura hitap edilir ve yazı dediğinin bir türü olur. Yazdıkların bir türe ait değiller ama canlılar. İnsanın yakasına kan çanağı gözlerle yapışıyorlar. Barış sanki gözlerimin içine bakıyor. Ne istiyor bu herif? Kendi de bilmediğinden gülüveriyoruz karşılıklı. Barış gülmek istiyor.
Eva Meijer ömrü boyunca cebelleştiği depresyonla ilgili tefekkürünü yalın ve canlı bir dille bu kitaba damıtıyor. Şikayet etmiyor, kendini veya bir başkasını suçlamıyor, pozitif bir bakış açısı edinmek için çabalayarak depresyondan kurtulamayacağını biliyor. Dilimin Sınırları, yola çıkmak isteyenlerin yanlarına alması gereken bir pusula değil, düştükleri yerden kalkmak isteyenler için bir yâren.
Zaman hakkında bir kitap üzerine çalıştığınızı söylediğinizde insanlar ilginç tepkiler veriyorlar. Mevzuyu hemen anlamış gibi görünen diğerleri belirli konlar hakkında merak duyuyor. "Zamanda yolcluktan bahsedecek misin?" Evet, diye onaylıyorum; bir bölümü başlı başına buna ayırdım... ...Amacım daha geniş bir bakış açısı benimsemek,birçok farklı yönden bakarak zamanın şifresini çözmeye çalışmak; bu yönlerin her birinin kendine özgü bir bakış açısı ve kavrayışı, başarılar ve hayal kırıklıklarıyla dolu müstakil birer tarihi var.
Anders Behring Breivik, 2011'de yakın Norveç tarihinin en acımasız katliamlarından birini gerçekleştirdikten sonra, öldürdüğü insanların cesetleri başındayken, polise parmağının ucundaki yarayı gösterip canının çok yandığını ve yara bandına ihtiyacı olduğunu söyler. Ben Hakkında Bir Kitap narsist kişilikleri, narsisizm vakalarını ve bu kültürü psikolojik gerilim tadında anlatıyor.
"her santimetremizi tarihe geçecekmiş gibi büyümüşüz. kafaya koyduk mu yani, koyduğumuz zaman böyle...baştan aşağı ama daha kabaca, bilakis çok çarpıcı, keşke biraz daha az. gel de kafayı koyma şimdi. tarihe tabii, tuhaf bir not olarak. oğuzcan yazdıkça böyle işler açılıyor başımıza. artık hangi tarihe, onu da otopside görüşürüz.”
Ayakkabı Nasıl Bağlanır bir babanın yokluğunun hikayesi. “Babam ölecek.” cümlesiyle açılan roman, bir oğulun babasına hiç söyleyemediklerinin anlatısı. Bireysel travmaya arka fonda Yugoslavya’nın yıkılışı sonrasında yaşanan kolektif travma eşlik ediyor. Her iki hakikat romana ustalıkla yediriliyor. Kurgunun sahiciliği, Nikola Petković’in alamet-i farikası.
Nasıl oluyor da önem verdiğimiz şeyleri unuturken, önemsiz şeyler aklımızdan çıkmıyor? Her şeyi hatırlayan insanlar var mı? Peki ya her şeyi unutan? Benliğimiz, kimliğimiz ve düşüncelerimiz hatırladıklarımızdan ibaret. Biri romancı iğeri nöropsikolog iki kardeş Hilde ve Ylva Øtsby beraber yazdıkları kitapta beynimizde denizatı şeklinde kıvrılmış olarak duran hipokampüsten başlayarak hafızanın derinliklerine dalıyorlar.
Köpeğinizin sadece üç harf vasıtasıyla mı konuştuğunu zannediyorsunuz? Kediniz sizinle farklı, diğer kedilerle farklı bir dilde mi konuşuyor? Düşündüğünüzden daha gelişmiş ve karmaşık dillerde konuşan hayvanlar; sohbet eder, dedikodu yapar, ağıt yakar ve kafiye arar... Kitap, hayvan kültürlerini ve dillerini tanımak isteyen insanın bakışını temelden sorgulayan bir devrimi müjdeliyor.
Katil sadece tetiği çeken midir, yoksa bir meyhane tuvaletinde sevgilisini öldürtmek için tanımadığı bir insanla pazarlık yapan mı? Alper Alpözgen orta sınıf aleladeliği içerisinde spor salonu, plaza hayatı, otoyol tozu arasından en sıra dışı, absürt ama bir yandan da olabildiğine normal cinayetlerin hikayesini akıcı, gergin bir keyif içerisinde anlatıyor.
Kumarbaz Süleyman, sanat galerisi sahibi Işık, iki aşık Armağan ve Ömer (Alara), at yetiştiricisi Ahmet, eski hayat kadını Pınar'ın kaderleri yarış atı Yegâne'nin doğumuyla birbirlerine bağlanır. Yazar Alsem Charles Roidi, romanda kaderin nasıl tecelli ettiğini arar. Yegâne, bir yarış atının etrafında kaybetmemek zorundakilerin hikayesidir...
“Sana ilginç gelecek bir haberim var. Aslında hiçbir zaman olmadığım o sinirli, maço adam rolünü yeterince oynadığıma karar verdim.” Stefánie Faludi, Tayland’daki hastane odasında, geçirdiği cinsiyet değiştirme operasyonu sonrası çekilmiş fotoğraflarını eklediği bir e-postada böyle yazar... Stefánie, kızından hayat öyküsünü yazmasını ister.